18 Kasım 2011 Cuma

Biz

“Yalnızlığına iyi bak, sahip çık. Kaç kişinin emeği var onda kimbilir.” Oğuz Atay

Mirc ve icq programları ile ergenlik dönemlerinde karşılaşmışsanız, Devekuşu Kabereleri kasetten ya da video’dan izlediyseniz, Kadıköy MC Donalds’ı hatırlıyorsanız, Kız Kulesi’nin pavyona benzemediği kasvetli siyah beyaz halleri görmüşseniz, Leman Kafe’nin eski hallerini biliyorsanız, Ferhan Şensoy’un Ferhangi Şeyler isimli oyununu en az 10 yıl kadar önce görmüşseniz, hangi takımlı olursanız olun Metin Ali Feyyaz üçlüsünü hatırlıyorsanız, takım bağımsız İzel Çelik Ercan’ı hatırlıyorsanız, bir zamanlar İstiklal Caddesi’nin ortasında bulunan Borsa lokantasında peynir soslu patates kızartması yemişseniz, Harbiye Açık Hava Sinema’sında Yeni Türkü konserinde bulunmuşsanız, Uzay Heparı’nın katıldığı bir davet sonrası motoru arıza yapınca yolun kenarına park ettiği bir gece aynı davetten çıkan Demet Akbağ tarafından kullanılan aracın altında kalarak vefat ettiği günleri hatırlıyorsanız, Mansur Ark’ın “İnadı Bırak” şarkısının klibini internetten ara sıra izliyorsanız, Muhsin Bey filmini izlerken gözleriniz doluyorsa, Orhan Veli’nin PTT çukuruna düşerek ölmesine içleniyor ve içinden Viking geçen bir cümlede “Haftaya, buluşalım haftaya, Vikingler geliyor, devamı haftaya...” sözlerini mırıldanıyor ve kendinizi nedensiz bir gülümsemenin içinde buluyorsanız siz de bizdensiniz. Bu cümledeki bariz özne olan biz kimiz tam bilmiyorum ama “Şimdi al yalnızlığımı ört üzerine Olric… Belki o vakit bırakıp her şeyi… Gelirim bir yerlerden başlamak için yeniden… Evet korkularla inançsızlıklarla… kırılmışlıklarla… karşı karşıyayız… Ama bil ki korkular ille de sebepli Olric… “Sevdiğini incitir insan” diyenleri haklı çıkaracak kadar acıyla yanışım. Ne ekersen onu biçersin diyen rüzgarım sonrasındaki fırtınalarım…” cümlelerinin Oğuz Atay’ın hangi kitabından olduğunu bilen insanlar olduğumuzu biliyorum.

Cahit Sıktı kriterlerine göre yolun yarısına çok yakınız ve Aziz Nesin kriterlerine göre yaşadığımız bu ülkede ne ifade ettiğimize baktığımızda, hangi sınıfa dahil olduğumuzu bile bilmiyoruz. Nu Teras’a da gidiyoruz Kulp’a da, yeri geliyor bir simit ve ayranla da ziyafet çekebiliyoruz boğaza nazır Lacivert’te de, Terkos pasajından alınmış tişörtler de giyiyoruz pembe Lacostelar da, Cosmopolitan da okuyoruz İhsan Oktay Anar da, Starbucks da seviyoruz, Moda Aile Çay Bahçesi’nin karbonatlı çayını da. Dahil olduğumuz bir sınıf bile bulamıyoruz.

Biz bundan kaybettik belki de, nereye aitiz bilemedik, memleket ile İstanbul arasında bocaladık, hep arada kaldık. Yapmakla yapmamak, gitmekle kalmak, eskiyle yeni, batı ile doğu, Bodrum ile Çeşme, arabesk ile pop, Ajda ile Nazan Öncel arasında kaldık. Viski mi içelim rakı mi seçemedik ne varsa içtik, İngilizce kelimeler mi katmalı cümlelere, eski Türkçe mi bilemedik hepsini çorba ettik. Yeterince batılılaşamamışız demek, annemiz gibi kızlar, dayılarımız gibi adamlar düşledik hep ama doktor, avukat, pilot, mimar, mühendis olmak olmak için güdülendiğimiz için koşmamız durmamamız lazımdı. Doğru yolda beklemektense yanlış yolda yürümeye o kadar alıştık ki, ilişkiler ve ayrılıklar birbirini kovaladı, onlarda bile tutunamadık. Behzat Ç’nin söylediği gibi bir cinayet olmasa da bir ayrılık diğerini hatırlattı. Sanırım Umay Umay da haklıydı, her aşk bir orospu yarattı.

Burnumuz kısalır diye kendimize göre hep doğruları söyledik ama geçen hep günler ve kısalan hep ömrümüz oldu. Her bölüm kazanan ama aslında derdi başka olan Behzat Ç’nin müebbet kaybetmişliğini sevdik. Biz olaya hakimiz sanıyorduk oysa hakim kalemi çoktan kırmıştı, göremiyorduk.

Şimdi düşünüyorum da oturup kırılan kalemi, geçen günleri, direksyon hakimiyetini kaybeden bizi, söndürülen sigaraları, çay bardaklarına yudumlanan acıları, acaba değdi mi yaşadıklarımız tüm bunlara? Değdi ve bizi eğdi. Kendi adıma konuşmam gerekirse beni kesinlikle eğdi ama düşüremedi. Çoğu insan gelecekleri uğruna planlar yaparak geçiriyor zamanını. Bu yazıyı okuyan olarak seni temin ederim ki tutunamayanlar olarak biz hayatta payımıza düşenden çok daha fazlasını yaşadık, planları sadece yapmakla kalmadık, elimizden geldiğince uygulamaya da çalıştık. Yaşadığımız dönem içerisinde orada ve burada kendimizden bir şeyler bıraktık. Nadir de olsa fotoğraflanabilen ve ara sıra da olsa eskiye dair o fotoğraflara göz atanlarda hala buruk bir gülümsemeye mahal verebilecek bu şeyler bazıları için hiç bir şey ifade etmedi bizi buruk bir gülümsetti. Şimdi bize dair geride çok fazla şey kalmadığını düşünüyorum. Yaptıklarımızın yapabileceklerimizin çok üstünde olduğunu düşünüyorum ve sadece gülümsüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder